Bir kukla sadece ‘bir kukla’ değil…

ABONE OL:google news abone ol butonu
Videoyu Aç Bir kukla sadece ‘bir kukla’ değil…
A
a

Biz ‘kukla’ deyip geçiyoruz ama onun da bir karakteri, ruhu, kaderi ve hayatı var.

Sütiş Eskişehir
Kazım Kurt Seçim 2024 DT haber içi
Röportaj: Altan Evgin

Kukla tiyatrosu, ülkemizde çok yaygın olduğunu düşünsek de, aslında yeni yeni gelişen bir alanmış bunu öğrendim. Kimden mi? İşin ‘alaylı’ ustalarından.
 
Hayatta olduğu gibi sanatta da el ele vermiş Şafak ve Adem Dağlar çifti. Şehrin alternatif sanat merkezi Ters Ağaç Kukla Tiyatrosu da bu elbirliğiyle doğmuş.
 
‘Ters Ağaç Kukla Tiyatrosu Fuaye açıldı’ haberi önümüze gelince, hemen haberin kaynağına,
Yenigün’ün Yazıişleri Müdürü Deniz Çağlar Fırat’a sordum, “Kim bunlar?” Mekan, Şafak ve Adem Dağlar’ın işletmeciliğindeymiş. Deniz aracılığıyla iletiyorum görüşme talebimi. Sözleştiğimiz saatte, Yalaman Sokak’taki o güzel mekanın kapısından içeri giriyorum. Kapıdan içeri adımımı atar atmaz, Dağlar çiftinin bana çok da uzak olmadıklarını anlıyorum. Eminim bu tiyatronun müdavimleri de aynı şeyi hissediyordur. Hani tanıdığınız an, “Yahu kardeşim bunca yıldır nerdeydin sen?” dedirten insanlar vardır ya hayatta. Bu soruyu ister istemez sorduran, sohbeti güzel, yüreği güzel iki insan Şafak ve Adem. ‘Kukla’ deyince aklımıza birilerinin iplerini çekerek istediği yöne yönlendirebildiği ‘oyuncaklar’ gelir ya ilkin; onlar işe bize dayatılan sistemin elindeki ipleri keserek başlamışlar, bunu görüyorum. Ve bir ‘kukla’, bir ‘oyuncak’tan çok daha başka bir şeymiş, bunu anlıyorum…
 
Sizi tanıyalım önce, Ters Ağaç’ın kurucuları Şafak ve Adem Dağlar kimdir?
 
Adem: Memleketim Eskişehir. Aslen Bayburt’a dayanıyor kökenimiz. Ailem biraz göçebe, benim ruhum da biraz öyle. 4-5 yılı bir yerde geçirdiğimde depreşmeye başlıyorum. Şafak’la 10 yıllık evliliğimiz süresince burası sanırım dördüncü durağımız. Son durak mıdır? Bilmiyorum, muhtemelen olmaz. Halen amcalarım, akrabalarım İnönü’deler. Fakat ben çok küçükken babam İstanbul’a göç etti ve ben orada büyüdüm. Evlenene kadar da İstanbul’daydım. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunuyum. Şafak ise Anadolu Turizm Otel İşletmeciliği mezunu. Eskişehir’de olmamızın nedeni aslında biraz da odur. Çünkü burayı çok seviyor. Kendisi Ankaralı, benim nüfusumda Eskişehir yazıyor ama o benden daha çok Eskişehirli.
 
Daha önce ne işlerle meşguldünüz?
 
Adem: Benimki bilinçli bir tercih değildi ama sosyoloji mezunlarının mesleki bir karşılığı yok biliyorsunuz. Tek alternatif öğretmenlikti benim için. 6-7 yıl kadar öğretmenliği denedim. 3-4 kere kendim bırakıp geri dönmek durumunda kaldım. Aynı şekilde 3-4 kez de kovuldum. Yapamıyorum yani, yapamadım. Benim karakterimde bir insanı o sektör, o dünya çok kabul edebilir değildi. Ben de orayı çok kabul edebilir durumda değildim. En fazla direnip 1,5 yıl bir yerde çalışabildim. En son polis zoruyla bir yerden atıldım. Vicdanlı, ahlaklı olmanız sıkıntıydı çünkü. Başkalarını düşünmeniz sıkıntıydı. Yöneticilik de yaptım ama sürmedi. Şafak da çalıştığım kurumda halkla ilişkiler birimindeydi. Evlenme kararı verdiğimizde İstanbul’da yaşamamayı kararlaştırmıştık. ‘Bu şehirden gidelim’ demiştik, çok bunalmıştık çünkü. O şehir çok zor bir şehir. Kendinize vakit ayıramıyorsunuz, bir sonraki günden zaman çalıyorsunuz. İşten eve geliyorsunuz saat akşamın 9’u olmuş ve siz ertesi günün hazırlığına başlamışsınız. Karar verdik, önce Eskişehir’i düşündük. Ancak Eskişehir’de sıfırdan başlayıp tutunmak kolay değildi.
 
Yolculuk nereyeydi peki?
 
Adem: Ben o dönem alternatif eğitim üzerine bir proje hazırlıyordum, İzmir’den bir teklif almıştım. Birinin hayallerimizi önemsiyor olması ve buna yatırım yapacağını söylemesi ilk kez karşılaştığımız bir şeydi. Biz de ciddiye aldık, evliliğimizi yaptık. Tası tarağı toplayıp İzmir’e yerleştik. Fakat orada, bu insanın bir dolandırıcı olduğunu anladık. İzmir’de kimsemiz yok, dört ay sonra ortada kaldık. Şafak 6 ay kadar marketlerde çalıştı, tavuk kasaları taşıdı. İstanbul’dan geliyor olmanız, bir takım niteliklere sahip olmanız, o tür yerlerde iş bulmanız da sıkıntı. İzmir bu konuda sıkıntılı bir şehir. Bir sosyoloji mezunu olarak “Türkiye’nin en muhafazakar şehridir İzmir” dediğimde herkes bana şaşırıyor. Oysa ki muhafazakarlık, ‘yeniliğe kapalı olmayı, eskiyi korumayı’ karşılar, tutucu olmaktır.
 
Kuklalar ve kuklacılıkla nasıl tanıştınız?
 
Şafak: Hayatı biraz farklı algılayan bir çiftiz ve doğal olarak, iş konusunda sıkıntılar yaşıyorduk. Alternatif arayışımız vardı. Ben o zaman bir derneğin İl Koordinatörlüğü’nü yapıyordum ve farklı eğitimler veriliyordu burada. Bunlardan birisi de 9 Eylül Üniversitesi’nde ‘kukla’ üzerine doktora yapan Ayten Hoca’nın eğitimiydi. Ben de katıldım ve çok keyif aldım. Evde kendi kendime kukla yapmaya başladım. Akşamları evdeki koltukların süngerlerini inceltip kukla yapmaya çalışıyordum. Adem görünce birkaç gün sonra o da merak edip, “Çok eğlenceli görünüyor, göster bakayım neler yapıyorsun?” dedi. Sonra biz evde kendi kendimize kukla yapmaya başladık. Elim yatkındır, dikiş dikmeyi çok severim, tiyatroyla bir geçmişim var. Her bulduğum tiyatro grubunun dekoruydu, kostümüydü, hemen onlara dalarım. Bir süre sonra Ayten Hoca’nın asistanlığını yapmaya başladım. İzmir’deki Kukla Festivali’nde çocuklarla çalışacak kuklacılara ihtiyaç vardı. Ayten Hoca beni önerdi ve çocuklarla çalışmalar yaptık. Doğal olarak festivali izleme şansımız oldu. Kuklaya daha da hayran olmaya başladık, yaşamımıza daha da sızmaya başladı. Yaptığımız kuklaları farklı tiyatrolardan, kuklayla ilgilenen insanlar görmeye başladı. Hayret ettiler yeni başlayan insanların böyle güzel kuklalar yapıyor olmalarına. Sonra kukla tiyatrosu yapan bir ekiple tanıştık, birlikte çalışmaya başladık. Sonra teklifler gelmeye başladı falan derken, biz bir baktık ki; kuklacı olmuşuz. Farkında bile değiliz, gelip, sızıp, dünyamızın merkezine oturuverdi.

Adem: İzmir’in bize kazandırdığı belki de en önemli değer ‘kukla’dır. Kuklacı olmamızı İzmir’e borçluyuz.
 
Ters Ağaç’ın doğuşu nasıl oldu?
 
Şafak: Zaten 2009’da İzmir’de böyle bir oluşumun içerisine girmiştik. İsmi Kara Kedi’ydi. Sonra bir baktık ki kediyle ilgili çok fazla mekan açılmaya başladı. Biz aslında her şeyi çok fazla tersinden okuyoruz. Her şeyin anlamı bizim için önemli. “Çok basit bir şey olsun bu kez” dedik. Taş, odun, böcek falan gibi. İddiasız bir isim olsun istedik. Ağacın benim için farklı bir yeri vardır. Ağaç inanılmaz bir imge, aynı zamanda kuklanın ana malzemesi. Ben ‘ağaç, ağaç’ diye dolanıyorum ortada ama ağaç tek başına çok sığ kalıyor. Arkadaşlarımıza soruyoruz, insanlar isim önerileri getiriyorlar. Bir gün Adem dedi ki; “Ters Ağaç”. Duyduk ve aşık olduk bu isme. İnsanlara söylediğimizde “Olur mu öyle isim?Ters diye isim mi başlar? Negatif etki yapar, işleriniz ters gider” dediler. Biz dedik ki, “Evet, bizim ismimiz Ters Ağaç olmalı.” Bir süre bulduğumuz ismin yoğun bir imgesi olduğunu tahmin ettik aslında. Korktuk ama, dedik ki, “Hayır araştırmayacağız”. Sonra tabi pes ettik, aslında çok derinlikli, ağır bir anlamı olduğunu öğrendik. Aslında çok da bize uzak değil, bizimle oturdu. Oyunumuz ‘Son İncir’i izlediğinizde, aslında besleyen bir tarafı da var.
 
Adem: ‘Ters Ağaç neyi ifade ediyor’ diye araştırmaya daldığımda, gördüm ki; bütün kadim kültürlerde, pagan kültürlerde, tek tanrılı dinlerde kullanılan Yaşam Ağacı, Bilgelik Ağacı, Cennet Ağacı… Kökleri yaşam kaynağı olan gökte, o yaşamı dağıttığı yeryüzüne doğru da dalları olan ağacı temsil ediyor. Eski Türklerden, Hint kültüründen, Mısır’dan şuradan, buradan, her kültürde varmış. Önce biraz ürktük, çünkü bundan kaçıyorduk. Fakat hayır, bu doğrudan bize yakışır bir isimdi.

Oyunları sadece ikiniz mi sahneliyorsunuz?
 
Adem: Oyunumuz Son İncir, tek kişilik bir performans. Projede bazen ikimiz aynı anda sahnede oluyoruz. Fakat hazırlık süreçlerinin tamamını birlikte yaşıyoruz.
 
Kukla tiyatrosu bugün Türkiye’de doğru bir yerde mi?
 
Adem: Kukla tiyatrocusu ya da kuklacı demek, evrensel anlamda bütün dünyada şu anlama gelir; kuklasını ve kuklasının ihtiyaç duyduğu her şeyi yapan kişidir. Kuklayı tasarlamak, kostümünü yapmak, aksesuarlarını yapmak, hikayesini yazmak, karakteri oluşturmak, dekorunu yapmak, gerekiyorsa ışığını ve müziğini yapmak da dahil olmak üzere her şeyini yapan kişidir. Bizde pek öyle algılanmıyor. Bizde gerçek anlamıyla kukla tiyatrosu yok. Bunu deneyen, bunu zorlayan çok az insan var. Biz de bunlardan biriyiz.
 
Kuklacılığı başkalarına da öğretmek, yeni kuklacılar yetiştirmek istiyor musunuz?
 
Adem: Bunu çok istiyoruz, Ters Ağaç’ın temel hedeflerinden birisi de kukla tiyatrolarının bu ülkede gelişmesi, çoğalması. Biz öğrenmek isterken, Türk sanatçılar bize bu konuda hiç yardımcı olmadılar. Dünya’nın sırrı gibi davranıp vermek istemezler. Kuklalarını göstermezler mesela. Kukla yapımıyla ilgili bir takım tekniklerden bahsetmezler. Oysa ki; yabancılarla tanıştığında, aynı dili konuşmuyor olmana rağmen sana anlatabilmek için çırpınır. Zahmetlerle sandıklara koyduğu kuklasını çıkartır sana gösterir. Biz de biraz bu kafadayız. Öğrenilsin, öğrenebiliyorsa herkes öğrensin. Ne kadar çok akıl, emek girerse, o kadar zenginleşir, yaratıcılık artar. Seni zorlar gelişmen için.

İnsanların yaklaşımı nasıl kukla tiyatrosuna?
 
Adem: Kukla da aynı kedi meselesi gibi algılanıyor. Facebook malzemesi gibi, orada videolar vardır ya. Bizim Kara Kedi başka bir şey ifade ediyordu, evrensel anlamıyla bohemliği, Anarşizm’i, uğursuzluğu… Artık neyse yani. Oradan uzaklaşmamızın sebebi, “Aaa bak kedi, cici” falan, o mesele bizi tiksindirdiği için isim değiştirdik. Kukla da böyle görülüyor işte, biblo gibi, oyuncak gibi. “Aaa, kuklacı mısınız siz? Ne güzel, ben de yapmak istiyorum”… Kuklalarınıza gelip, evindeki herhangi bir eşya, bir malzeme gibi davranırlar. Bizim için öyle değildir kukla ve bu işi öğrenmek isteyenlerden de temelde istediğimiz şey budur. Bizim için soluk alan, ruhu olan, yaşayan bir varlıktır o. Kuklacıyı tanrısallaştıran taraf da bu, kuklacı gerçekten tanrı gibi ruh üfler ona. Karakterini oluşturur, bir kader çizer ona. Sınırlarını belirler ve o sınırlar da kuklacının hayal dünyası kadardır. Tiyatroda bir oyuncuyu uçurmanız çok kolay değildir ama kuklayı uçurabilirsiniz. Sınırlarınız çok geniştir. Her şey kuklanın malzemesi olabilir. Şarlo bir çatal ve bir kaşıkla bir Dünya yaratır örneğin. O artık çatal ve kaşık değildir. Canlı bir şeydir. Bunun örnekleri Batı’da çok fazla, obje tiyatrosu denir.
 
Şafak: Kukla çok çocuk eğlencesi mantığıyla yapılacak bir şey değil. Bizde çocuk tiyatrosunun bir parçası gibi görülür. Biz Marionette dediğimiz eklemli kukla tarzından çok hoşlanıyoruz ama Türkiye’de en fazla sipariş aldığımız biçim, Muppet dediğimiz sünger kukla. Şimdiye kadar hiç Marionette siparişi almadık. Muppet insana daha çok benziyor, manipülasyonu çok kolay, ağzı var. Genelde de çocuk oyunu üzerine kullanılıyor. Ancak Türkiye’de Marionette dediğimiz kukla türüne de, dramatik bir kurgu içerisinde oyun yapılmıyor. Çünkü daha zor bir iş ve daha fazla emek istiyor. Her şey daha yeni yeni geliştiği için, bizde eklemli kuklalar sadece dans eden kuklalardır. Emel Sayın yaparlar, Seda Sayan, Barış Manço yaparlar. Onlar dans edip şarkı söylerler. Bundan bir adım daha ileriye gitmez. Oysa kukla, bütün gösteri biçimlerini etkileyebilecek bir güce sahiptir. İmgesel anlatım konusunda inanılmaz bir gücü vardır. Daha kat edeceğimiz çok yol var.

Eskişehir’de durum nasıl?
 
Şafak: Çok fazla insana ulaşamıyoruz. Bunun sebebi de çok kendi içinde kapalı bir çift olmamız. Kulaktan kulağa burayı duyan, beğenip izleyen insanlar birbirlerine bahsetsinler. İnsanlar bizi tanıdıkça, bizim tarzımızı gördükçe birçok şey farklılaşıyor tabi. Bizim zaten tek başımıza bir şeyleri değiştirme, dönüştürme, talebi yönlendirme şansımız yok. Bu daha büyük bir güç istiyor.
 
Kuklanın sadece bir eğlence unsuru olarak görülmesi sizi rahatsız ediyor mu?
 
Adem: Biz bir de zorlanabilecek en son noktalardan birini zorluyoruz Türkiye’de kukla tiyatrosu adına. Ara adımları atmadan bir sıçrama yaşayacaksak, bunu yaşayalım istiyoruz. İşimiz zor, bununla ilgili sıkıntılar da yaşıyoruz. Ama kendi kendimize, farkında olmadan edindiğimiz misyon bu. Diğerini başkaları zaten yapıyorlar, biz bunu zorluyoruz. Alışveriş merkezlerindeki eğlence unsuru, yılın belli dönemlerindeki eğlence unsurları, otel animasyonları falan… Bunları zaten diğerleri yapıyor.
 
Şafak: Kukla işi yapan çok fazla insan var. Yaptıkları şey kukla tiyatrosu değil. Tamamen animasyon, eğlence sektöründeki animasyonun sadece biçimi değişiyor. Örneğin, ‘palyaço’ dediğimiz, bizim ‘clown’ demeyi tercih ettiğimiz gösteri biçimi çok önemli bir gösteri biçimidir. Dünya’da oyunculuk eğitimi dört yılken, clown eğitimi altı yıldır. Daha fazla emek, daha fazla yetkinlik isteyen bir alandır. Türkiye’de ise ‘clown’ dediğiniz zaman, animasyonun bir parçası olmuş, saçma sapan, üstüne rengarenk kıyafetler giyip, burnuna ponpon takıp, yüzünü boyayıp sokağa çıkan kişi anlaşılır. Türkiye’de kuklanın olduğu nokta da böyle işte.
 
Adem: Dünya’nın en büyük clown’u Şarlo’dur. Yüzünde bir gram boya yoktur, burnunda kırmızı ponpon yoktur. Clown bir karakter, hikayesi, derdi, sorunu, sıkıntısı, bir lafı olan bir kişidir. Kara mizah yapar, Anarşist bir yanı vardır. Önemli bir gösteri biçimidir. Eğlendirebilir de ama bunun bir zemini vardır. Kukla da öyle.



Ters Ağaç’ta gösterimler sadece kukla tiyatrosuyla sınırlı kalmıyor değil mi?
 
Adem: Son İncir’in gösterimleri devam ediyor. Biz burada farklı toplulukların performanslarını sergilemelerini istiyoruz, yaptık da bir kaç örneğini. Tiyatro Büyü’nün bizim için kukla adına çok önemli bir oyunu vardı. Çocukların da izleyebileceği, ‘Düşler’ adında bir oyun. Gelip burada sergilediler iki kez. Burada nitelikli, alternatif, kolay bulunamayacak etkinlikler de olacak. Müzik dinletileri, belki söyleşiler. Eskiden sabit olan sahnemizi de bu amaç doğrultusunda taşınabilir hale getirdik. 28 Ocak’ta Teoman Kumbaracıbaşı, 30 kişilik bir topluluğa akustik bir dinleti yapacak mesela. Teoman oyuncudur ancak, bizim için daha çok modern bir ozandır. Bunun gibi, belki tek kişilik performanslar, komedi gösterileri de yer alacak. Şiir dinletileri, edebiyat sohbetleri ya da hayata dair başka sohbetler olabilir. İlla ki sanat olması gerekmiyor, hayat bu değil. Kültür sanat hayatın bir parçası sadece.
 



Bundan sonrası için kafanızda bir proje var mı?
 
Adem: Aslında birikmiş projelerimiz var kukla adına. Uzun süredir aklımızda olan, kenara yazıp çizdiğimiz projeler var ama geri dönüp bunları hayata geçiremedik. Motivasyonumuzu kıran, enerjimizi ona çevirmemizi engelleyen bir sürü şey var. Birincisi memleket meseleleri çok fazla etkiliyor. ‘Sanatçı hassasiyeti’ diye bir safsata var, böyle de algılansın istemiyorum. Uzun zamandır bizden çocuk oyunu beklentisi var. Türkiye’deki çocuk oyunu konusundaki algıyı da doğru bulmuyoruz. Bizim de istediğimiz, çocuklarla birlikte yetişkinlerin de izleyebileceği bir oyun hazırlamak istedik. Başladık kuklasını yapmaya, hikayesini oluşturmaya. Haziran sonrası, seçimlerin iptal edildiği, ufak ufak neredeyse bir savaşın başladığı, bir takım şehirlerin yakılıp, yıkıldığı, gündemin çok sertleştiği bir dönemdi. Baktık ki biz de çok sertleşmişiz. Oyun, başladığımız, hedeflediğimiz yerle hiç ilgisi olmayan bir yere kaymış. Naif, zarif, tatlı bir çocuk oyununu hedeflerken biz, asker postallarının, kaskların işin içine girdiği bir oyuna evrilmeye başlamış. Bunu fark ettik ve durduk. Çocuk oyununda asker postalı, kaskı da olur, buna karşı değiliz. Ama bizim derdimiz bu değildi. Tekrar kendi içimize kapanmak durumunda kaldık. Bir de bakkala gidip öpücük vererek hayatınızı idame ettiremiyorsunuz. Bu iş de tek başına hayatınızı idame ettirebileceğiniz bir konumda değil. O yüzden kurumlarla çalışmalar yapıyoruz çok tercih etmesek de. Sahnemiz var ama üç kişiye oynadığımız, bazen oyun iptal ettiğimiz de oluyor. Motivasyonu sağlayabilmesi için Ters Ağaç Kukla Tiyatrosu Fuaye Cafe’yi oluşturduk. Fuaye Cafe, hem hayata dair birşeyleri konuşup paylaşabileceğimiz, hem de kukla adına, kültür-sanat adına birbirimizi besleyebileceğimiz bir yer olsun istiyoruz. Olmadı, rahatlayacağımız, yavaşlayacağımız ve ferahlayacağımız bir yer. Fuaye Cafe yalnızca çay kahve içilen, kayır doyurmalık bir mekan değil. Paylaşma ve çoğalma yeri. Gönlü güzel, niyeti iyi insanlarla var olmuş ve bundan sonra da var olacak bir mekan.


 
Fuaye Cafe ile giriştiğimiz yeni süreç, burası için planlanan etkinlikler nedeni ile kukla adına yeni projeler şimdilik askıda duruyor. Bir de biz her şeyin kendi zamanını doğurduğuna, zorlamanın anlamı olmadığına inanıyoruz. Hayatı da öyle yaşıyoruz.
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi