Bardak

Dünya ekonomisi hayli yavaşladı.
Büyüme durma noktasına geldi.
Küresel piyasalarda 2008’deki krize, daralmaya benzer bir durum söz konusu.
Bunun nedenleri “yavaş büyüme, düşen hammadde ve petrol fiyatları, Çin riski, FED faiz artışı, 23 Haziran Brexit etkisi ve Jeopolitik riskler” olarak sıralanıyor.
Küresel piyasalara bakınca pek çok sıkıntı ve şikâyete rağmen Türkiye’nin durumunun hiç de fena olmadığı ortada.
Dünyanın hali kısaca böyle özetlenebilir…
Ya çevremiz?
Irak, Suriye, Yunanistan ve diğer komşularımız…
Neredeyse işleri yolunda bir komşumuz kalmadı! Dünyanın neredeyse belli başlı bütün devletleri, istihbarat örgütleri ve orduları yanıbaşımızda. Sınırların değişeceği bir süreçten bahsediliyor.
İşlerin daha kötüye gideceğini de hemen herkes kabul ediyor.
Dışarısı böyle, içeride durum ne?
İçerisi de karışık…
Gelecek parlak ama ortam pek parlak değil.
Bir yıl içinde iki seçim…
Üç beş ay siyasi belirsizlik…
Darbe girişimi…
Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırıları…
Her gün pompalanan ‘kriz’ söylentileri…
Bardak örneğini bilirsiniz.
Kim ne derse desin, iç ve dış olumsuz tüm koşullara rağmen Türkiye’de ‘bardağın yarısı’ dolu. Aslında bardağın tamamına yakını doluydu.
Bardak doluyordu…
Yukarıda birazını anlattığım nedenlerden ötürü bardağın yarısı boşaldı ya da boşaltıldı.
Kimileri de bardağın boş olduğunu iddia ediyor. Yarısı falan değil ‘tamamı boş’ diyorlar. Bu tür yorumları art niyetli buluyorum.
Bardağın yarısı aklı başında herkesin kabul ettiği üzere dolu. Bu biraz da ‘nereden baktığınıza’ ya da ne görmek istediğinize bağlı.
İşin bir de ‘niyet’ kısmı var.
Bardağı doldurmak mı istiyorsunuz?
Yoksa var olanı da dökmek mi istiyorsunuz?