Ahmet Ataç 15 02 2024

Bu bir sivil itaatsizlik

Sadi Seda yazdı

22 Ocak 2017 09:30
A
a
Sütiş Eskişehir
Geçtiğimiz hafta ES TV’deki “Eskişehir Gündemi” programının konuğu İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen olmuştu…
Necmi Özen’i Eskişehir’e ilk atandığı günden beri takip ediyorum…
Kendisi Kütahyalı…
Kütahyalı meslektaşlarım kendisinden övgüyle bahseder…
Bende kendisini tanıdıktan sonra bu övgüyü hak ettiği kanaatine vardım…
Kendisine başarılar diliyorum…
Yolu açık olsun…
Programda özellikle Temel Liselerin önünde bazı devlet okullarında öğrenci ve öğretmenlerin kılık kıyafetlerinin öğretmen ile öğrencilere yakışmayacak olmasından dolayı duyduğum rahatsızlığı gündeme getirdim…
“Müdürüm Dershaneler Sokak içerisindeki bazı Temel Liselerin önlerinde kızlı-erkekli öğrenci olduklarına inandığım çocuklar sigara içiyorlar. Hatta onlarla birlikte öğretmen olduklarını zannediyorum o kişilerde öğrencilerin yanında sigara içiyorlar. Bu yanlış. Okul İdarecilerinin bunları görmezden geldiklerini görmem beni rahatsız ediyor”.
“İkinci bir rahatsızlık duyduğum konu öğrenci ve öğretmen olduklarını sandığım kişilerin kılık kıyafetleri. Öğrencilerin kulaklarında küpe, saçları uzun. Kız öğrenciler makyajlı. Tırnaklarında öje var. Öğretmenler ise hani hacı sakalı gibi olsa belki tamam diyeceğim. Ancak keçi sakalı gibi sakal bırakmışlar. Onların da saçları uzun.”
Ben bu gördüklerimi anlatınca İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen, Temel Liselerin önlerinde sigara içenlerin ve kılık kıyafetleri öğrenciye yakışmayan şekilde olanların büyük ihtimalle Temel Lise Öğrencisi veya öğretmenleri olmadıklarını sandığını söyledi.
Ve şöyle devam etti:
“Temel Liselerin içerisinde hazırlık kursları da veriliyor. Etüt Merkezi olarak da hizmet veriyorlar. Büyük bir ihtimalle o bahsettiğiniz kişiler Temel Lise Öğrencisi değil. Onlar Etüt Merkezi veya Üniversite Hazırlık Kurslarına gelenlerdir. Temel Liselerin İdarecileri buna göz yummazlar.”
“KILIK KİYAFETTEN
BENDE RAHATSIZIM”
Özellikle Devlet Okullarında öğretmenlerin kılık kıyafetlerinden duyduğum rahatsızlığı da anlattım…
“Bizim, sizin İlk, Orta ve Lise’ye gittiğimiz dönemlerde öğretmenler ve okul idarecileri kravat takar, takım elbise giyer, her gün sakal tıraşını olmuş, pantolonu ütülü okula gelirdi. Biz onları örnek alırdık. Rol Modellerimiz de o öğretmenler. Bugün ise sakallı, ütüsüz pantolonla, çarşıya-pazara gidiyormuş gibi kıyafetlerle okula gelen öğretmenler var. Öğrencilerin büyük çoğunluğu onlardan rahatsızlık duyuyor. Siz rahatsızlık duymuyor musunuz? Bu kıyafetlerle okula gelmek, sınıflara girmek doğru mu?” soruma cevabı şöyle olmuştu:
“Öğrencilerin kıyafetleri bir yönetmelikle serbest bırakıldı. Ancak tamamen başı bol serbest anlamı taşımıyor. Okul Aile Birlikleri okulun öğrencilerinin hepsinin giyebileceği kıyafetleri kullanmaları konusunda karar alırsa öğrenciler ona uymak zorundalar. Okullarımızın çoğunda bu uygulama var, standart okul kıyafeti kullanılıyor. Öğretmenlerimiz ise bundan 20 yıl önce ülke de yaşanan bir kaos olayından sonra birçok haksızlıkları yaşadık. Bayan arkadaşlarımızın inançları gereği başörtüsü ile başlarını örttükleri için görevlerine son verildi. Bunu telafi etmek için bir eğitim sendikamızın öncülüğünde diğer sendikalarımızın da göreceli ya da doğrudan destekleri ile bir kıyafet disiplinsizliği, sivil otaratiye karşı koyma, sivil itaatsizlik uygulaması şeklinde başladı. Ama zaman zaman benim de rahatsızlığımı dile getirdiğim boyutlara ulaştı. Bu şu demek değil. Kravat takmayabilirsiniz. Ama bulunduğunuz ortamda Türk toplumunda mesleğinizin gerektirdiği saygınlığı ifade edecek bir görünüm içerisinde olmanız lazım. Bu bireysel tercih kadar mesleki kimliğinde gerektirdiği görünüş olmalı. Öğretmenlerimizden böyle davranmalarını beklediğimi ben her fırsatta söylüyorum. Ama bu bir devam eden sivil itaatsizliktir. Bundan bende hoşnut değilim. Çok kabul edilebilirlik olarak görmüyorum. Bu yaptığımızın işin ciddiyeti ile bir görünüm olarak kibarca tarif edebilirim. Yoksa eğitim öğretim sadece kılık kıyafetle sınırlandırılıp yaşam tarzına dönüştürülür veya dönüştürülemez tarzı değil. Ama öğretmenlerimiz de öğrencilerimiz de inancının gereği gibi giyene bilirler. Görüntü kirliliğine izin vermemek lazım.”
Tamam, öğretmen zorla kravat takmasın…
Takım elbise giymesin…
Ancak kot veya kadife pantolonla derse girmesin…
Bir karış sakal, uzun saçla sınıfta ders anlatmasın…
Yukarıda yazdım…
Ben öğrenciliğimde okul müdürümü ve öğretmenlerimi kendime rol model görürdüm…
Bugün eğer modern bir giyim tarzım varsa, o günkü öğretmenlerim sayesinde…
Bazı öğretmenlerin giyim tarzından İl Milli Eğitim Müdürü bile rahatsızlık duyuyorsa, bu rahatsızlığın giderilmesi de iktidar partisinin görevi…
Milli Eğitim Bakanın görevi…
Sakal Cami İmanına yakışıyor, ancak öğretmenlere asla…
Bu benim şahsi görüşüm değil…
Bundan rahatsızlık duyan çok veli var…
Ancak karşı çıkmaları, bu duydukları rahatsızlığı yüzlerine karşı söylemekten çekiniyorlar…
Gerekçesi de,”acaba bu rahatsızlığımızı söylediğimizde çocuğumuza bir zarar gelir mi?”…
Ben şahsen öğretmenlerimizin yapıcı eleştirilere her zaman açık olduklarına inanıyorum…
Hiçbir öğretmende “velisi beni eleştirdi” diye öğrencisine takmaz…
Yani sapla samanı bir birine karıştırmaz…
*-******
 
Güven Verebilmek 

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;
-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.
-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…
-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?
-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:
-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…
Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi