Kelime kalabalığınız sizi gizleyemez ki!

Şinasi Kula yazdı

11 Nisan 2017 09:30
A
a
Sütiş Eskişehir
Devekuşu misali diye başlar çoğu zaman örneklemeler.
Zor bir durumla karşılaşınca, gerçeği görmekten kaçınıp kendini avutmaya çalışanlar için “devekuşu gibi başını kuma gömüyor” derler. Yani bu inanışa göre devekuşu bir tehlikeyle karşılaşınca, düşmanını görmemek için başını kuma gömermiş…
Oysa bu inanış insanlar için geçerlidir sadece.
Yani insanoğlu gerçeklerden kaçmak adına bu yöntemi deneyen ve öncelikle kendini kandıran bir varlıktır. Devekuşunun başını kuma sokması korkusundan ya da tehlikeyi görmezden gelme arzusundan değilmiş. Uzaktan bir ses duyup tehlike hissettiğinde düşmanının sesini daha iyi alabilmek, tehlikenin geldiği yönü kestirebilmek için; başını yere yaklaştırarak ve tüm dikkatini vererek dinlermiş devekuşu.
Ona göre de savunmaya hazırlanır, ya da kaçıp saklanırmış…
Asıl kafasını kuma sokarak gizlendiğini sanan, oysa kıçı açıkta kalan insanoğluymuş sadece! Hele ki; entelektüel-aydın-mürekkep yalamış diye nitelenen türler daha trajikomik durumlara düşmekte maalesef!
Kelime hazneleri bol, manevra yetenekleri oldukça gelişmiş olduğundan, kafalarını kuma sokmak yerine bolca ürettikleri sözcüklerine sokmayı denemekteler. Laf salatası diyoruz ya halk dilinde, işte aynen öyle. Laf salatalarını da duygusal soslarla harmanladıklarında yeme de yanında yat!
Milliyetçi geçinen “vatan-millet-Sakarya” sosu ile…
Yandaş geçinden de vıcık vıcık yağdanlık makinesi ile…
ABD kucağına oturup özgürlük savaşçısı kesilen “hakların kendi kaderini tayin hakkı” zırıltısı ile…
Popüler kültürün goygoycuları “haydi eller havaya” gazı ile…
Salon-poster Atatürkçüleri, sosyalleşemeyen demokratlar, cumhuriyet tarihinden bihaber Cumhuriyetçiler için de körler sağırlar, birbirini ağırlar etkinlikleri…
Beni halkım yarattı edebiyatı yapan sözde sanatçıların halktan tamamen kopuk yaşam tarzları…
“Allah verir” tembelliğini yaşam biçimi olarak kanıksamış güruhların aş evlerine, erzak poşetlerine, kömür torbalarına endekslenmiş hayat anlayışları…
Taksim’den aşşa, Kasımpaşa anlayışının zübüklerinin sosyal paylaşım arenasında sabahtan akşama dek pembe paylaşımları…
Saçının kılları ağarmış toplulukların, aptal kutularının esareti altına girip sabahtan akşama dek izdivaç ve dizi saplantısı…
Hepsi ağırıma gidiyor gitmesine de; en çok ağzı kalabalık sözde aydınlar yakıyor canımı. Yandaşlığı tercih ederek halkı kandıran, boş yere üniversite bitirmiş insanlar üzüyor. Hele ki vatan-millet-Sakarya soslu yazıları ile en başta kendilerini kandıranlar yok mu? Allah’a havale ediyorum “alayını” onların…
Çok değil, daha düne kadar ‘erk’i hayatın her alanında hırsızlıkla-arsızlıkla-bölücülükle suçlayan bazılarının; bugün karaya ak deme pozisyonlarını acıyarak izlemek çok vahim. İnsanlık onuruna ters düşen ne varsa yapmaya devam edenlerin, yalanlarının ortaya çıkmaması adına giderek saldırganlaşmalarına da söz bulamıyorum…
Hele ki suskun kabadayılar var bunların içlerinde. Zamanında köşe yazılarından, ekranlardan asıp kestiklerine bu günlerde susarak ikrar göstermeleri “yazıklar olsun, mertliğinize zeval mi geldi” demekten başka diyecek söz bulamıyorum…
 
 
SİZİN SESİNİZ
 
Ah İzmir ah…
 
Üç yüz bin dolayında Suriyeli-Afganlı-Iraklı sığınmacıyı bu kentte ikamet ettirmek adına yığsalar da, kentin hoşgörü dokusunu tarumar etseler de, dilenciler adım başı paçalarınıza, aracınızın camına yapışsa da, trafik hala çile olmaya devam etse de, güzel İzmir’im her geleni kendine benzeten, asimile eden kudretini giderek kaybetse de yine de özel hala…
“Erkeğin Kahpesi” kitabımın söyleşi ve imza günü için hafta sonu yârimle birlikte İzmir’e rotamızı çevirdik. Zülfikar Çiftçi arkadaşım, işletmesi olan Lesmire Cafe’de mütevazı bir etkinlik düzenledi bize. Tarihi Kemeraltı’nı soluduk üç dört saatlik zaman diliminde. Çok eski arkadaşlarım (canlarım) yüreğimize yürek kattılar eksik olmasınlar. Yeni tanıştıklarım da keza aynı biçimde güç verip mutlandırdılar bizi. Hürriyet Gazetesi İzmir muhabiri sevgili arkadaşım Mehmet Kurt da onca yoğunluğu arasında bana zaman ayırıp geldi. Hürriyet İzmir ekine haber yapmak üzere fotoğrafladı bu hoş anımızı. Bizim İzmir dergisini de başarı ile yayın hayatına kazandıran Mehmet Kurt, aynı zamanda Facebook üzerinden “Bizim İzmir” sayfasından da geniş kitlelere ulaşıyor. Bir de Mikrop Hikmet lakaplı bir gençten söz edeceğim. Uzun yıllar ötesinden İzmir’den tanıdığım bu kara gün dostum kimi zaman kardeş, kimi zaman evlat tadında sevdiğim birisidir. İzmir sahnelerinin (eğlence dünyasının) en beğenilen ve en çok sahne alan sanatçılarındandır. Ağabeyini en zor anında da, en güzel anında da asla yalnız bırakmayan bu güzel insan bir kez daha dostluk örneği verdi.
Az ama öz dostluklara, arkadaşlıklara kurban olurum…
 
 
OZANCA
 
ARKADAŞ…
 
Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş
Ortak olmak her sevince, her derde, kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş… Şanar Yurdatapan
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi