Prof.Dr. Alper Çabuk

Körfez

8 Ağustos 2016 09:00
A
a
Sütiş Eskişehir
Oturduğum ev belki de Körfez’in en güzel manzaraya sahip evlerinden biriydi. Kafamı Körfez’e doğru çevirdiğimde Körfez’in önemli miktarının göründüğü, olağanüstü güzel bir manzara vardı. Öyle ki, mümkün olduğunca güneşin batışının yarattığı ambiyansı kaçırmamak için evde oluş saatlerimi gün batımına göre ayarlardım. İzlemeye doyamadığım, çok keyifli bir manzarası vardı oturduğum evin… Karşıma baktığımda Gölcük, Karamürsel, Yalova kıyıları, kafamı sola doğru çevirdiğimde, Derince, İzmit, Değirmendere’ye kadar uzanan kıyılar, hemen aşağıya doğru önüme baktığımda ise Eskihisar-Yalova feribotları...
 
Sonra…
 
Sonra deprem oldu…
 
Şimdilerde çoktan unuttuğumuz 17 Ağustos 1999, Marmara Depremi…  Görmeye alışık olduğum, hafızama işlenmiş kıyılar değişti. Gezegen, kıyılar doldurularak ondan alınanları geri aldı ve o manzaraya bakmak bana bir daha hiç bir zaman keyif vermedi.
 
Ben bundan kendi adıma ders çıkardım ve o günden sonra tüm akademik yaşamımı yer ve yeri oluşturan sistemleri anlayarak, gezegene uyumlu tasarım ve planlama çalışmaları yapmaya yöneldim. Hep söylediğim gibi, temel sorun bu zaten, gezegeni ve gezegeni oluşturan sistemleri anlamadan, ona uyumlu olmaya gayret etmeden yapılan gelişimler, müdahaleler… Bu bizi, hem çevreye tehdit haline getiriyor, hem de biz çevre – afetler tarafından tehdit ediliyoruz…
 
Neyse, dedim ya, gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu can ve mal kayıpları açısından geçtiğimiz yüzyılın en büyük depremlerinden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, çoğu kişi tarafından çoktan unutuldu. Çıkarılması gereken dersler alınmadı. 17 Ağustos 1999 sabahı, saat 03:02’de 7.5 Mw büyüklüğünde, Kocaeli – Gölcük merkezli deprem, resmi rakamlara göre 17.480 kişinin ölümüne, 23.781 kişinin yaralanmasına, 505 kişinin sakat kalmasına,  133.683 binanın çökmesine, toplamda 285.211 ev, 42.902 iş yerinin hasar görmesine, yaklaşık 600.000 kişinin evsiz kalmasına neden oldu. Depremin Türkiye'nin önemli bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi'nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması, yaklaşık 16 milyon insanın depremden değişik düzeylerde etkilenmesine neden olmuş ve ülkemizde büyük sıkıntılara yol açmıştır. Gelecek hafta yıl dönümü olan, aslında yeterince ders çıkarmadan unuttuğumuz bu deprem Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir; unutulmamalı– unutturulmamalıdır...
 
...................................
 
 
Ben de birçoklarınız gibi yerel basında gördüm, okudum: Fransız Le Figaro gazetesi Marmara Denizi altında kurulan gözlem ekibinde rol alan Fransız bilim insanları ve onların 6 aylık bulgularının yayınlandığı rapora yer vermiş. Bu rapora göre Marmara Denizi’nde uzunca bir süreden beri çalışan uzmanlar iki fay hattının burun buruna olduğunu ve hareket etmediğini, ancak ilk hareketlilikte 2 metreye kadar kayma yaşanabileceğini ve bunun da Richter ölçeğine göre 7 ila 8 büyüklüğünde bir depreme yol açacağını, ayrıca İstanbul’un tektonik tabakalar altındaki fay hattında basıncın en yüksek seviyede olduğunu söylemişler. Bilim insanları, “Ancak henüz bu depremin yarın mı yoksa 30 yıl sonra mı olacağı konusunda bir bilgimiz yok. Belki de bunu hiç bilemeyeceğiz” demişler…
 
Marmara Depreminin yıldönümüne günler kala gelen bu açıklama karşısında ne diyelim? Yapacak bir şey yok, Allah’a emanet, Allah esirgesin diyelim...
 
...................................
 
 
Depremden sonra çok kişi, çok şey söyledi. Bunların içinde mimarlık tahsili görmüş, sonrasında Hacettepe Üniversitesi’nde insan bilim bölümünü kurmuş Bozkurt Güvenç hocanın şu sözlerini hiç unutmadım; “Japonlar doğaya saygı duyan mizaçta insanlardır. Öyle ki, doğaya uyumlu yapılar inşa ederler; depremler olur, doğaya uyumlu yapılar depremlerle uyumlu şekilde sallanır, zarar görmez. Amerikalılar, doğaya meydan okuyan insanlardır. Öyle ki depremler olur, meydan okuma yaklaşımlarıyla çok sağlam yapılar inşa ederler; depremler olur, yapıları zarar görmez. Bizler, herşeyi Allah’a emanet ederiz, işte bu yüzden depremler olur ve depremlerin sonuçları böyle olur...
 
Şimdi müteahhit kardeşlerim... Bak, para kazanılır, ancak daha fazla para kazanmak için senin yapmadığın şeyler yüzünden hayatını kaybeden insanların hayatları senin fazladan kazandığın paradan daha kıymetli. Mimar, mühendis, yapı denetimcisi, kontrolör, belediyelerde çalışan kardeşlerim... Kendini geliştir. İnsanların hayatlarını etkiliyor yaptığın işler. Mesleki bilginin yanında unutmaman gereken en önemli şey meslek etiği... Hiçbir şey ahlaklı olmaktan daha öncelikli olmasın senin için... Küçük menfaatler için kimsenin hayatını riske etme. Hepimiz aynı geminin içindeyiz, ‘Aman bana ne’ deme asla; senin ya da bir yakınının depreme nerede yakalanacağını kimse bilemez. Belki de senin göz ardı ettiğin ya da ihmal ettiğin bir şey yüzünden yıkılacak bir yapıda, sen ya da senin bir yakının da olacak. Tabii ki Allah’a emanet, ancak önce yapacağının en iyisini yap, sonra Allah’a tevekkül et... Son olarak karar verici kardeşlerim. Kişileri göreve getirirken, iş verirken esas aldığın şey kişinin şuncu mu, buncu mu olduğu değil, o işe layık olup olmadığı; yani esas aldığın tek şey liyakat olsun. Liyakat demek, bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, yetkinliği demek; liyakat demek meslek etiğine sahip olmak, ahlaklı olmak demek. Bak şuncu, buncu yaklaşımı yüzünden geliyor başımıza ne gelirse. 17 Ağustos’tan ders çıkaramadıysan, 15 Temmuz’dan çıkar...
 
Atalarımızın dediği gibi "Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke’ye; eşek evliya mı olur, taş çekmekle tekkeye"...
 
 
Ercan Kardeşler Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi