Tufan Çakır yazdı
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar güncel sorunun arasında bu da nereden çıktı? Lakin görüyorum ki, Eskişehir’imizi de yakından ilgilendiren Akfen tarafından yapımı üstlenen Kamu Özel İşbirliği modeli ile gerçekleştirilecek Şehir Hastanesi Projesi; 715 yataklı Genel Hastane, 127 yataklı Onkoloji Hastanesi, 139 yataklı Kalp Damar Hastalıkları Hastanesi ve 100 yataklı Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi olmak üzere toplam 1.081 yataklı bir Entegre Sağlık Kampüsü yatırımını kapsamaktadır. Tabi ki bu yatırımın Eskişehir’e katkısı yadsınamaz. Böyle bir tesis ve diğer hastaneler Eskişehir’i, Eskişehir’e ve komşu şehirlere, bölge sağlık hizmeti veren bir duruma getirecektir. Bu da şehrimiz için, nasıl ‘öğrenci şehri’ diyorsak bu yatırımlar sonucunda, ‘sağlık hizmeti veren bölge şehri’ de diyebileceğiz. Bu olumlu yanlarının yanında bir de bu konuyu bir başka yönüyle yorumlamaya çalışalım.
Biliyorsunuz ki; Özel şirketlere yapımı ve işletilmesi belli bir süre için verilen köprülerimiz, hava alanlarımız, otoban yol ve Avrasya Tüneli’miz, gibi YAP İŞLET DEVRET ile yapılan yatırımlarımıza hastanelerimiz de katıldı. Kamunun arazisi üzerine, özel şirketlerce yapılan şehir hastanelerinin gerek yapım, gerekse de hizmet sunumu maliyeti 2016 yılı sonunda 11 milyon 788 bin m2 kapalı alanda ve 41.091 yatak kapasiteli 29 şehir hastanesi için yatırım bedeli toplam 10 milyar USD civarında. Hazine’den; yani bizim ödediğimiz vergilerden şirketlere dolar üzerinden para ödenerek yapılacak. (Niçin dolar bu da bir başka soru)
Yani şehir hastaneleri YAP İŞLET DEVRET ile özel sektöre yaptırılacak. Peki bunu niçin devlet kendisi daha ucuza yapmaz? Büyük devlet olduğumuzu iddia ettiğimize göre, bu tür yatırımların kamu yararı çok yüksek olduğuna göre, bu tür yatırımların özel sektöre bırakılması biraz düşündürücüdür. Çünkü bu tür yatırımların kamu yararı özel sektör tarafından kale alınmaz, onlar için KAR önemlidir. Kar edemediği hiçbir işe de girmez. Peki bu şirketler niçin bu yatırımlara girmek isterler? Çok kısa anlaşılabilir birkaç bilgi verelim. Örneğin ilk şehir hastanemiz Mersin Şehir Hastanesi hakkında bilgi verelim.
Sözleşmenin 25 yıllık yapıldığı göz önüne alındığında bu süre içinde şirkete çok büyük kira bedelleri ödeneceği açıktır. Ayrıca yüklenici firma ile devlet arasında yapılan sözleşme gereği, Devlet, Türkiye ortalamasında doluluk oranı %62 iken, yüklenici firmaya %70 doluluk oranı taahhüt etmektedir. Eğer bu doluluk oranına ulaşılamaz ise aradaki fark ne olacaktır? Köprülerde olduğu gibi, burada da hasta başına devlet tazminat mı ödeyecektir? Şirketlere ödenecek para sadece kira bedeli değildir. Hastanelerdeki görüntüleme, laboratuar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane, otopark vs. gibi bütün hizmetler şirkete bırakılmaktadır. Sayıştay’ın 2015 yılı raporunda, Bakanlığa bağlı döner sermaye işletmesi olan sağlık tesislerinin ciddi bir borç yükü altında oldukları, kısa vadeli borçlarını ödeme güçlerinin yetersiz olduğu, yaptıkları iş ve işlemler sonucunda zarar ettikleri vurgulandığı hatırlandığında, şehir hastaneleri büyük olasılıkla kendi döner sermayelerinden kiralarını ve harcamalarını ödeyemeyecekler, bu durumda ne olacaktır? Yoksa devlet bu zararı karşılamayı taahhüt mü edecektir?
Son olarak bu şehir hastanelerinin çalışabilmesi için var olan kamu hastanelerinin kapatılması gibi bir sonuç doğurur mu? Mersin’de mevcut iki hastanenin kapatılma kararı bu görüşlerin doğmasına neden olmaktadır. Ayrıca bu hastanelerde çalışanların sosyal kazanılmış haklarının ne olacağı da belirsizdir. Sağlık çalışanları açısından hekimler dahil tüm çalışanların kademeli olarak sözleşmeli hale getirileceği, maaştan ziyade performans ve döner sermaye ödemelerinin yapılacağı gibi görüşler, bu sektörde çalışanları tedirgin etmektedir.
Tabi bu olumlu ve olumsuz yorumların sonuçlarını yaşayarak öğreneceğiz. İnşallah cebimizden sağlık harcamaları için daha fazla para çıkmaz. Devlet bütçesine şimdikinden daha fazla bir maliyet yüklemez.